13 Temmuz 2010 Salı

[cadilarmekani], HALİDE (İZZET) BEGOVİÇ ANAMIZ

 HALİDE (İZZET) BEGOVİÇ ANAMIZ
                                                   M. Selami ÇEKMEGİL
     Batı’da ünü evrenselleşmiş, bazen biz Doğuluları bile büyüleyen büyük roman kahramanları vardır. Mesela, bir Robin Hood, bir Don Kişot ve bir Hamlet gibi... Bu kahramanlar, insan muhayyilesinin (hayal gücünün) özlem duyduğu toplumsal kahramanların, materyalist Batı ikliminde gerçekte varolmaması, yetişememesi sebebiyle, sanatkarlarının hayal aleminde ürettiği, ulaşılmaz zannedilen vasıfları canlandırırlar. Doğu, böylesi muhayyel roman kahramanlarından yoksundur. Bu yoksunluk, Doğu’daki insan muhayyilesinin ufuksuzluğundan kaynaklanmıyor. Aslında Doğulu insanın muhayyilesinin vüs’atine (genişliğine) Batılı insanlar rüyalarında bile eremez...
     Doğulu insanın böylesi roman kahramanları üretmemesi, onun bu toplumsal kahraman ihtiyacının, gerçek hayatta bilfiil, hem de hemen hergün canlı ve hakiki örneklerle karşılanılmış olmasındandır. Bugün bir dilim kepeksiz ekmeğe muhtaç hale gelmiş olmasına rağmen hala namuslu kalmakta direnen bir kahraman tipini Batılı hayal bile edemez.
      İlla herkesin anlayacağı şekilde örneklendirmem gerekirse, 18 Mart’ta cılız bir idrakle andığımız Müslüman Mehmetçiğin Çanakkale’de 250 bin şehidle yazdığı gerçek destanı dünya tarihinde hangi Batılı, roman kahramanı olarak kağıt üzerinde olsun, yazabilmiştir. Aslında, İslam’ın son topyekun ölüm kalım savaşını Çanakkale’de veren Mehmetçiğin resimlendirdiği ölümsüz tablo, her neferiyle, kıyamete kadar insanlığa yeni bir kahraman ihtiyacı ve özlemi duyurmayacak boyuttadır. Fakat kahraman Mehmetçik, İbrahim kıssasında İsmail’in, Firavun kucağında Musa’nın, Romalı aslanların ağzında İsa dostlarının, Bedir’de Hamza’ların, Haçlı savaşlarında Kılıçaslan’ların, Selahaddin-i Eyyubi’lerin tablolaştırdığı çok büyük kahramanlıklar zincirinin 19.yüzyılda materyalizm vahşetine karşı oluşturulmuş yeni bir halkasıdır ve dünya durdukça kıyamete kadar da, bu boyutta olmasa bile, tekerrür edecektir. Hem de güdümlü medya ve Batıcı eğitimle gerçek manasına kıyılan ve unutturulmak istenen Müslüman Mehmetçiğin hakikatı yerine Batı’nın , Rambo gibi hayali kahramanlarının ikame edilmesi gayretlerine rağmen... Bu destanlar, Çanakkale’deki Mehmetçik boyutunda olmasa bile, Anadolu’da Harlem’de, Bosna’da Cezayir’de, Çeçenistan ‘da, Keşmir’de, Filistin’de Sudan’da, Londra’da, Paris’te, New York dahil hemen her yerde daima tekerrür edecektir. Bizi kuşatan materyalist anlayışın, altı-yedi yıl kadar önce 18 Mart’ta Çanakkale kahramanı Mehmetçiğin hatırası MehmetAkif’in perspektifinden ekranlara getirilince kıyamet koparmasına ve genel müdür görevden uzaklaştırmasına rağmen daima yeniden yazılacaktır.
                                                                        ***
                İşte bugün size böyle bir destanı yeniden yazan bir camiaya analık eden bir kahramandan söz açmak istiyorum. Bu kahraman, Hz. Amine, Hazreti Hatice, Hazreti Fatıma 
ve Hazreti Sümeyye (Pamuk) analarımızın çizgisinde bu çağın mübarek ve soylu hanımlarından bir örnek, Bosna Hersek Cumhurbaşkanı Sayın Alia İzzetbegoviç’in zevceleri Halide İzzetbegoviç anamızdır. İslami ölçülere göre bir insanın başka bir insana yüzde yüz cennetlik veli tanımlaması yapması mümkün olsaydı, sanırım yüzde yüz cennetlik diyebileceğimiz hanımlar arasında, veliyye Halide İzzetbegoviç anamız da kesinkes yer alırdı. Ama mutlak gerçeği sadece Allah bilir. Ben hüsnü zannımla hissediyorum ki, gün 24 saat cephede savaşan Bosnalı askerlerin çıplak ayaklarını giydirmek için çorap ören, üçer dakikalık namaz aralarında onların zaferleri için dua eden, ve Bosnalı bacılarımızın dünyayı yeni İzzetbegoviç’lerle şereflendirmeleri için ülkemizin duyarsız gençlerine bile uyarı davetiyeleri göndermekten geri kalmayan bu asil, vakur ve mahzun hanımefendisi bir veliyyedir ve doğrudan cennetliktir. Onun: “bu savaş olmasıydı biz de sizin gibi idik; şerefli konumumuzun farkına bu savaş vardırdı bizi” diyen idrakini kaçımız taşıyoruz. Demek ki şer zannettiğimiz şeylerin içinden Allah bazen hayırlar da ihsan ediyor. Belki de Sırp zulmünün doruk noktasında Allah insanlığa, Bosnalı mütefekkir reisicumhurunun adalet mesajı veren davasını empoze edecek;  kim bilir?..
            Fakat bu dünya ne acip bir görüntü içindedir. İnsanın bazen aklı duruyor. Halkın imkanlarını çarçur edenlerin ve İsviçre bankalarına depolayanların makam arabalarıyla iltifat koltuğuna oturttuğu feminist sırıtkanların iffetsizlik propagandaları toplumda yankı yapıyor da, bize bitimsiz mutluluğun yolunu gösteren bir dava uğruna gecesini gündüzüne katan Halide anamızın sesi kanımızı kıpırdatmıyor. Bu toplum bu kadar mı yozlaştı ki, aşüfte (oynak) kılıklı bir oğlanın bilmem nereden dansöz kıvırtkanlığıyla yurda dönüşüne uzanan hayasız ellerin yirmide biri kendini Bosna’da ve Çeçenistan’da adalet için, insanlığın geleceği için, Allah yolunda şehadete adayan kahramanları alkışlamaya ve onlara duaya yönelmiyor. Demek ki, iklim bu kadar kuraklaşmış ve toprak bu kadar çoraklaşmış. Demek soluduğumuz hava bu derece zihinlerimizi çöle çevirmiş ki orada zehirli kaktüsler dışında bir ürün yeşermiyor.
            Aslında bunu kestirebilmeliydik. Anlayış iklimimizin bu ‘kış’a gireceğini daha önceden, sonbahardayken tahmin edebilmeliydik...
Çanakkale’de İslam’ın topyekun son savaşını veren Mehmetçiğin olağanüstü destanını Bedr’in soylu arslanlarıyla tanımlayan kadirşinas Mehmet Akif’i bile mezhepsizlik isnatlarıyla aşağılamak isteyen bir yanılgıyı islami boyut diye sahneleyen bir atmosferin rahmet bulutlarına açılamayacağını bile, ancak bugün, şu kadar zaman sonra düşünebiliyoruz. Eğer zihnimiz, İslam adına sahteliğin işgali altına düşmemiş olsaydı, daha o gün şiirsel kıskançlığa prim vermezdik. Şiirin vurgusunu değiştirerek yanlış okunmasına dur der,  o şiir senin okuduğun gibi, “ Bedr’in arslanları, ancak bu kadar şanlı idi”şeklinde değil; “Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.” diye okunmak gerekir uyarısını yapardık. Böylece , Allah yolunda şehadete yönelen kahramanları alkışlamaya yönelen eğitici elleri kesmek yerine öpmeye yönelirdik. Daha o gün, İslam’ın en ileri idrak düzeyine çağdaş model olan İstiklal Şair’ine mezhepsiz diye hakarete yönelen taklitçi hurafeye alkış tutarak, iyiliklere yönelik gelişmelerin önünü kesmezdik. Kur’an’dan aldığı kurtarıcı ilhamı asrın idrakine enjekte etmeye yönelik kurtarıcı girişimleri engellemezdik. Ama hep tersini yaptık ve işte bugün toplum olarak çölleştik. Artık Bosna’da, Çeçenistan’da yeni destanlar yazan yiğitlerin çıplak ayaklarını giydirmek  için 24 saat çorap ören büyük veliyye Halide anamızın bile bayramını vaktinde kutlayamıyor, elini öpemiyoruz. Hayali mübarek Hasene bacıların özlemi içinde, gerçek ve yaşamış Nene Hatun’larımızı bir bayram günü bile olsun rahmetle anamıyoruz.
            İşte bu Halide anamız, bizim gerçek anlamda yeni bir kahramanımız, bayramda bile duasını almak liyakatine eremediğimiz yeni bir Nene Hatun’umuzdur. Bizim gibi vefasız ve kısır idraklerin zihnindeki onurlu yerini farketmesek de o, büyük Allah’ın rahmet denizindeki müstesna mevkiine çoktan yerleşmiş bulunuyor.
Halide anamızın ellerinden öper, bizi de Cenab-ı Allah’ın cennetinde, muhitine komşu etmesi için duasını dileriz.


"Seni diğerlerinden farksız yapmaya''
bütün gücüyle çalışan bir dünyada
kendin olarak kalabilmek
dünyanın en zor savaşını vermek demektir.
Bu savaş başladı mı, artık hiç bitmez"

--
Bu e-postayı Google Grupları'ndaki "Cadıların Mekanı - İnternetkadin.com" adlı gruba abone olduğunuz için aldınız.
Bu gruba kayıt göndermek için cadilarmekani@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Bu gruba olan aboneliğinizi iptal etmek için cadilarmekani+unsubscribe@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Diğer seçenekler için http://groups.google.com/group/cadilarmekani?hl=tr adresinden grubu ziyaret edin.

Blog Arşivi