12 Haziran 2010 Cumartesi

[cadilarmekani], İcimdesin İşte

İçimdesin İşte

Öyle içimdesin ki. Yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların. 
Küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, belki de her zamankinden daha 
yanımdasın... Yani öylesine, o kadar bensin ki...Ah nasıl anlatsam... 

Boşuna bu çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım. Ne kitaplar yazıyor, ne de 
sözlüklerde karşılığı var. Yalnızca hissediyor insan,yaşıyor. 
Kelimeler eksik, kelimeler yaralı. Kelimeler cılız. Taşımıyor, anlatmıyor, 
tanımlamıyor bu duyguyu. Ben de... 
Çok başka bir şey. Sevginin ortasında, derin acılar hisseder mi insan? 
Aydınlık gülümsemelerin içine, hüznü yerleştirir mi durup dururken? 
Gözlerine buğu,diline sitem, yüreğine burukluk, çöreklenir kalır mı 
asırlarca? Gelmeyeceğini bildiği mektup için, posta kutusunu hep aynı 
heyecanla açar mı? Dedim ya, başka bir şey bu. Ne kadar yalnızsam, o kadar 
seninleyim şu günlerde. 
Belki de en başta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar. Kimseler 
ulaşmasın diye, kimselerin bilmediği, bulamayacağı yollara götürdüm seni. En 
derinlerde tuttum. Bana sakladım. Derine, hep daha derine... Seni 
yapayalnız, bir tek bana bıraktım. Paylaşamadım Yanlış yaptım. 
Sana ulaşan yolları kaybettim diye bütün bu şaşkınlıklar. Kendimi oradan 
oraya vurmam. Sağımda, solumda, ne zaman dikildiğini bilmediğim duvarlara 
çarpmam, hiç görmediğim çukurlarla boğuşmam. 
Denizlerin, gürültüyle gelip vurduğu dehlizlerin, acılı duvarları gibiyim. 
Duvarlarım yosunlu, duvarlarım kaygan, duvarlarımdan hiç tükenmeyen sular 
sızıyor. 
Tutunamıyorum.. Renklerim, gün içinde değişiyor. Soluyorum, soğuyorum. Güneş 
ulaşmıyor içerilerime. Küfleniyorum, yaşlanıyorum. 
Yalnızlıklar peşimde. Dokunduğum her ıslak duvardan, pis kokulu bir 
yalnızlık bulaşıyor üstüme. Yapış yapış, vıcık vıcık bir yalnızlık bu. 
Biliyorum, bütün bunlar, hep benim suçum. Seni sakladığım yere ulaşamaz 
oldum. Yollar, gitgide uzadı ve karıştı. 
Ümidimi ısıtacak, parlatacak, kımıldatacak bir şeylere ihtiyacım var. 
Ah onun ne olduğunu biliyorum. Sonu sana geliyor her cümlenin. 
Her şeyin başında, içinde ve sonundasın. Bu değişmiyor. 

Öyle içimsin ki. Birden aklıma geldi, tuttum sana bir mektup yazdım dün. çok 
mutluydum... Gün içinde neler yaptığımı, nelere kızıp, nelerle mutlu 
olduğumu,tek tek anlattım. Mevsimlerin ve insanların nasıl karışık ve 
beklenmedik olduklarını yazdım. “Yine zamansız yağmurlar” dedim, “Daha önce, 
hiç bu kadar zayıf değildi güneş ışınları” dedim, “Gerçekten buradaki 
şarkıları hiç öğrenmeyecek, bilmeyecek, söylemeyecek misin? ” dedim. Çok uzun 
bir mektup oldu Başından sonuna kadar okudum da. Neler yazmışım diye 
merakımdan. Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp, adını yazdım. Büyük 
harflerle, yalnızca adını. 
Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum. Mektup cebimde. Cebim yüreğime 
yakın. Yüreğim sende. Sen yüreğime yakın. Öyleyse mektup sende. 

Bu kadar içimsin işte. 


"Seni diğerlerinden farksız yapmaya''
bütün gücüyle çalışan bir dünyada
kendin olarak kalabilmek
dünyanın en zor savaşını vermek demektir.
Bu savaş başladı mı, artık hiç bitmez"

--
Bu e-postayı Google Grupları'ndaki "Cadıların Mekanı - İnternetkadin.com" adlı gruba abone olduğunuz için aldınız.
Bu gruba kayıt göndermek için cadilarmekani@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Bu gruba olan aboneliğinizi iptal etmek için cadilarmekani+unsubscribe@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Diğer seçenekler için http://groups.google.com/group/cadilarmekani?hl=tr adresinden grubu ziyaret edin.

Blog Arşivi