26 Şubat 2010 Cuma

[cadilarmekani], Yedek Subay Halil Bey'in günlüklerinde Sarıkamış Harekatı Tanıklıkları




 


Yedek Subay Halil Bey’in günlüklerinde…

Sarıkamış Harekâtı

Tanıklıkları

 

Çiçeği burnunda yedek subay Halil Bey'in Nisan 1915'te başlayan Kafkasya Cephesi tanıklıkları, bundan tam doksan yıl öncesine, 8 Ağustos 1916'ya, Halil Ataman'ın Ruslara esir düşüp Sibirya'daki esir kamplarının yolunu tuttuğu güne kadar sürer.

 

Ali ÖZUYAR – Popüler Tarih / 72.Sayı / Ağustos 2006

 

 

 

Birinci Dünya Sava şı’nda, Kafkasya'da açılan “Doğu Cep hesi’nde ve talihsiz “Sarıkamış Harekâtı” sırasında yaşananlar birçok noktasında, hala gölgelidir, belirsiz dir; ayrıntılar azdır.

Bu cephedeki as kerlerin daha sonra Rusya'daki zorlu esaret yılları hakkında da, belge ve bilgiler sınırlı dır. Ancak diğer cephelerde olduğu gibi Kafkasya Cephe si'nde de, kimi subay ve yedek subayların anı ve günlükleri, bu konularda, kısmen de olsa olaylara ışık tutarlar.

İşte bu günlüklerden biri de Doğu Cephe si'nde savaşan ve uzun yıllar esir kamp larında kalan Halil Ataman'a aittir.

Halil Bey, günlüklerinde sadece savaş hattında ve esir kamplarında yaşadıklarını anlatmamış, bulunduğu coğrafyadan hareketle edindiği çok önemli gözlem ve izlenimlerine de yer vermiştir.

Bu nedenle de Halil Ata man’ın günlükleri sadece sa vaş tarihi açısından değil, sosyoloji, etnografya, sosyal an tropoloji ve coğrafya açısın dan da değer taşımaktadır.

Halil Bey, 24 Ağustos 1914 tarih ve 4566 sicil nu marasıyla “İhtiyat Zabiti Talimgâhı'na kaydolur. Burada ki eğitimin ardından, Maç ka’daki Küçük Zabit Mekte bi 'ne gönderilir.

1915'in 14 Şubat'ında gelen bir emir, bu çiçeği burnun da yedek subayın hayat seyrini değiştirir. Gelen emirde, Kafkasya Cephesi'ne altmış kişinin gönderileceği ve önceliğin gönüllülere ait olduğu bildirilmektedir.

Halil Bey ve Niğdeli üç ar kadaşı, gönüllü olarak bu gö revi kabul ederler. Görev ya pacakları yer, Erzurum'dur. 15 Şubat'ta gönüllülerden oluşan altmış kişilik kafile Haydarpaşa'dan trenle yola çıkar.

Ulukışla'da trenden inen kafile kiraladıkları bir araba ile 25 Şubat'ta Kayseri'ye ulaşır. Kayseri’den sonra Sivas'a gelen kafile burada Mer kez Komutanlığı'nın kendile rini Erzurum’a götürecek araçları göndermesini bekler.

Sivas Taşhan'da iki hafta süren bu bekleyiş Merkez Ko mutanlığı’nın temin ettiği araçların gelmesiyle sona erer.

Taşhan'da kendilerini gö türecek aracı bekleyen asker ler, gelen “araçları” gördükle rinde, epey şaşırırlar: Kafileyi Erzurum'a taşıyacak “araçlar”, eşeklerden oluşmaktadır. Eş yalar için 6 eşek arabası, askerler için de 60 eşek temin edilmiştir.

Kafile 10 Mart 1915’te yola çıkar, Gündüz eşeksırtında yapılan yolculuk, gece leri yol üzerindeki köylerde sona erer. Erzurum’a kadar seyahat bu koşullarda devam eder. Suşehri'ne doğru yol alan kafile savaşın soğuk ve ürpertici yüzüyle ilk kez bura da tanışır:

“Karşımızda Suşehri'nden öküzlerin çektiği kağnı arabaları geliyor. Bir de ne görelim. Her kağnının üzerinde 5- 6 tane, elbiseleriyle yatırılmış ve başlarıyla bacakları sallanan asker cesetleri... Sanki beynimizden vurulmuşa döndük... Soramadık bile bu nedir diye... Ancak arabaları sayabildim. Bir, iki, üç ... sekiz; evet, tam sekiz araba dolusu asker cesedi...” 

Kafile sonraki günlerde, gördükleri bu manzaranın da ha da korkunçlarıyla karşılaşacak ve birçoğunun sonu, kağnı arabasında gördükleri o askerlerin akıbetiyle aynı ola caktır.

Eşek sırtında yapılan uzun ve meşakkatli bu yolculuk kafilenin 1 Nisan'da Erzu rum'a varışıyla sona erer.

Çekilen kuralar sonucu, kafiledeki askerler görev ya pacakları birliklere tayin edilirler.

Halil Bey 10. Kolordu'nun 32. Piyade Tümeni'ne verilir; 1915'in 9 Nisan'ında da, mer kezden üç saat uzaklıktaki tü menine teslim olmak için yola çıkar. Narman'a geldiğinde, ölünceye kadar unutamayaca ğı bir manzara kanını dondu rur:

“Kasabanın girişinde kocaman ve insan cesetlerinden oluşan bir loda (yığın). Seksen belki yüz metre uzunluğunda bir ölüler lodası görü­lüyor. Bu ceset lodası 2.500 ya da daha fazla askerin cesetlerinin üst üste atılmasından meydana gelen upuzun bir tepe.”

 

Halil Bey bu ceset yığını anlatmayı şöyle sürdürür:

”Yine aynı yerde, 100'den fazla asker, ellerinde kazma ve küreklerle 50 metre uzunluğunda ve 15- 20 metre genişliğinde derince ve daha önce hazırlanmış çukurların başında bekliyorlar.”

 

“Bir askere bu cesetlerin nereden geldiğini ve ölümlerinin nasıl olduğunu sordum: 'Efendim asker kırımı var, bu mezar dördüncüsü; aha şu görünen tepe gibi bir yer var ya, onlar da mezar” dedi.”  

Halil Bey’ in anılarında yer verdiği bu olay, aynı zamanda Kafkasya Cephesi'nde savaşın nasıl ve neden kaybedildiğini göstermesi açısından da önemlidir. Askerin, karşısın daki yedek subaya verdiği ya nıt, Halil Bey'in de vurguladı ğı üzere, “Efendim asker kırı mı var” şeklindedir.

Soğukla birlikte, Doğu Cephesi'nde askeri en fazla zorlayan ve sıkıntıya sokan, yiyecek sorunu idi. Bu sorun öylesine vahim noktalara ulaşmıştır ki aç kalan asker bulduğu köpek ve leş kargala rını yemeğe başlamıştı. Bu ha zin durum, Halil Bey'in anıla rında da yer alır.

Halil Bey, tuttuğu günlük lerin birçok yerinde bu soruna değinir. Ataman'ın da dâhil olduğu 94. Alay'ın 3. Ta bur'u, Erzurum'un dağlarında açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalır.

Kış şartlarına uygun giysi ve donanımdan yoksun olan tabur donma tehli kesi riskine rağmen, kuytu bir yer bula madıklarından, ge ceyi meyilli bir tepe nin eteklerinde kar üzerinde yatarak ge çirir.

Gece olduğunda, yattığı tümsekten rahatsız olan bir asker, kasaturasını karın içine sokarak tümseği düzlemeye çalışırken kar tabakasının altında bir ar pa demeti olduğunu görür.

İşte tesadüfen bulunan bu arpa demeti, açlık ve soğukla mücadele eden bölüğün yeni den hayata dönmesini sağlar. Diğer askerlerin de yardımıyla kar tabakasının altındaki arpa demetleri çıkarılır. Askerler, arpayı başaklarından ayırarak “kavurga” yaparlar.

27 Nisan da 94. Alay'a Katmar Köyü'nün kuzeyinde ve doğusunda bir savunma hattı kurarak, Rus ilerleyişini durdurma görevi verilir.

Bu mevzide 25 gün kalan Alay; soğuk, açlık ve en önemlisi de bitlerin yol açtığı salgın hastalıkla karşı karşıya kalır. Günde en az 20 asker ölmektedir. 25 günün sonun da Alay'ın imdadına Tümen Komutanı Albay Vehbi Bey yetişir. Vehbi Bey’in çabala rıyla Katmar Köyü'nden kazanlar getirilir. Bite gömülmüş askerlerin çamaşır ve elbiseleri bu kazanlarda kaynatılarak salgının önüne geçilir ve 94. Alay yeniden hayata döner.

9 Haziran 1915'te Kara dağ eteklerinde Ruslarla yapı lan savaşta, Halil Bey bacağından vurulur. Erzurum'daki Konya Hilaliahmer Hastane si'ne yatırılan Halil Bey iyileştikten sonra 3 Ağustos’ta 3.050 rakımlı tepelerdeki bölüğüne katılır.

Tepenin yeni taburlarla desteklenmesi üzerine Halil Bey ve arkadaşları “Karadağ Müfrezesi'ni oluştururlar. Müfrezenin görevi, tepeyi savunmaya elverişli hale getir mektir.

Müfrezenin görev yaptığı tepede Ruslarla mesafe 50 ya da 75 metre kadardır. Burada, Çanakkale Savaşları'nda yaşananlara benzer olaylar yaşanır. Geçici bir süre de olsa, Ruslarla komşuluk ilişkisi ku rulur:

“Düşman bizden, biz düşmandan çekiniyorduk. Bu minval üzere devam eden sessizlik, bizleri birbirimize, tuhaftır, yakınlaştırdı... Bu de­vamlı sessizlik günün birinde “Merhaba Türk askeri” hitabıyla bozuldu ve aramızda selamlaşmalar başladı.”  

 

“Daha sonra da o 75 metre açığın ortasında birleştik, el sıkıştık. Onlar bize çay ve şe ker ikram ettiler, biz de onlara tütün ve fındık ikram ettik ve bu buluşmayı adet edindik.”

 

“Bu komşuluk bir aydan fazla sürdü. Bu komşuluk hareketini Ruslar başlatmıştı ve yine Ruslar tarafından sona erdirildi.”     

   

Erzincan'daki Aziziye Hastanesi'nde bir süre tedavi gören Ataman, 6 Nisan 1916' da Karasu kenarındaki Çamurlu Köyü'nde bulunan Alay'a iltihak eder.

20 Nisan'da Tümen Ko mutanı Hakkı Bey, Karasu’nun karşısındaki Pekeriç Köyü'nde düşman olup olma dığını saptamak için, 150 as kerden oluşan bir keşif gücü nü köye gönderir.

Köy, tepenin yamacında kurulduğundan keşif gücü açık bir hedef durumuna düş er. Açılan Rus ateşi sonucun da 150 askerden kurtulan ol maz.

5 Haziran 1916'da Başku mandan Vekili Enver Paşa, cepheyi teftişe gelir. Teftiş sonunda Enver Paşa’nın verdiği bir emir, 32. Tümen'e bağlı 95. Alay’ın sonu nu hazırlar:

32. Tümen'e Kop Dağları ve Kophanlar doğrultusunda hareke te geçip Rus ilerleyişi ni durdurma görevi verir. Tümen hareket halindeyken gelen bir emirle, bağlı alaylar dan biri, Altıntaş mevkiindeki mevzilerin işgali için ayrılır.

Halil Ataman'ın da dâhil olduğu bu 94. Alay, Altıntaş mevkiinde kalır. 95 ve 96. Alay ise, Kophanlar doğrultu sunda harekete geçer. 95. Alay cebri bir yürüyüş sonun da Kophanlar'a varır.

Gece yarısı yorgun bir hal de mevzilere varan alay uykuya dalar. 95. Alay'ı takip eden Ruslar da bu durumdan yararlanır. Alay Kazak süva rilerinin kılıç darbeleriyle, yok edilir.

Halil Bey'in dâhil olduğu Alay ise, Kop Dağı etekle rinde ve Karasu Irmağı'nın sağ sahilinde Pınarkapı Kö yü’nün arkasındaki tepeleri, 26 Haziran'da günü tamamen ele geçirir.

Halil Bey'in bölüğü, kö yün karşısındaki Karasu Va disi içinde yer alan düzlükte mevzilenir. Ruslar ise köyün gerisindedirler ve doğu tara fındaki sırtları tutmuşlardır.

94. Alay komuta heyetinin Karasu mevkiindeki geçidi za yıf bir kuvvetle tutması, 32. Tümen'in yarısından çoğunun ölmesine ve 146 subayın esir düşmesine yol açar.

Tarih, 8 Ağustos 1916'dır. Yani bundan tam 90 yıl ön ce... Ruslara esir düşenler ara sında, Halil Bey de vardır.

Bu tarihten sonra da, Ha lil Ataman ve diğerleri için uzun ve zorlu bir esaret haya tı başlar: Sibirya'daki Kras nogorks Esir Kampı'na getiri lirler ve burada, 3 Mart 1917'de başlayan esaret, 1921’ in 23 Şubat gününe ka dar, tam dört yıl sürer...

 

 

 

Halil Ataman’ın maceralı yaşamı

Niğde'nin Bor ilçesinde 1888'de doğan Halil Ataman, Bor Rüştiyesi'nin ardından Niğde'deki “Kör İsmail Medresesi”nde okur. Ancak medresenin kapatılmasıyla buradaki öğrenimi yarım kalır. II. Meşrutiyet'in ilanından sonra medrese eğitimi yarım kalan öğrencilere tanınan “dışarıdan bitirme” sınavlarına katılan Ataman, girdiği sınavların üçünü başarıyla tamamlar. Ardından İstanbul'daki Kuzat Mektebi'ne (kadı yetiştirme okulu) girmeye karar veren Ataman, 3 Ağustos 1914'te ilan edilen seferberlik nedeniyle bu projesini gerçekleştiremez. Öğrenci olduğu için de, “İhtiyat Zabiti” yani yedek subay olarak askere alınır. Harbiye'deki eğitimin ardından gönüllü olarak Doğu Cephesi’ne gider. Halil Bey'in Nisan 1915'te başlayan Doğu Cephesi tanıklıkları, bundan tam doksan yıl öncesine, 8 Ağustos 1916'ya, Halil Ataman'ın Ruslara esir düşüp Sibirya'daki esir kamplarının yolunu tuttuğu güne kadar sürer, Halil Bey ve arkadaşları bu coğrafyada, 1917 Ekim Devrimi'ne de tanık olurlar. Rusya'daki esaret, 23 Şubat 1921'de, Ataman da dâhil olmak üzere, 1.030 esirin Vladivostok limanından onları İstanbul'a götürecek olan “Heymeymoro” adlı Japon gemisine bindirilmesiyle son bulur. Ama Ataman'ın İstanbul'a dönüş tarihi, 25 Haziran 1922'dir. Çünkü gemi, 5 Nisan 1921'de Yunanlılar tarafından Midilli önlerinde durdurulur ve Pire limanına çekilir. Bu durumda, Cemiyet-i Akvam da, Anadolu'da savaş sona erinceye kadar, geminin İtalya'nın Azinora Adası'na çekilmesine karar verir. Gemi, 13 Ekim 1921'de Azinora Adası'na gelir. Esirler bu adada 19 Haziran 1922 tarihine kadar kalırlar. 19 Haziran'da başlayan dönüş yolculuğu, 25 Haziran 1922'de İstanbul'da son bulur.

 





NE MUTLU, "TÜRK'ÜM" DİYENE!




   "Çağımızın bütünüyle bir aldatmaca, bir yapmacıklık olduğunu hissediyorum. İnsanların durmadan taşizmden, kübizmden dem vurması, sonu -izm'le biten sözcükleri kullanması ve bu -izm ile birlikte kullandıkları alengirli kelimeler, saçma sapan, yapışkan sözcük ve cümleler. Hepsi de resim yapabilme ve yapamama olgusunu saklamak için sarf ediliyorlar."

   Yaratıcı, vicdanlı kişinin çevresindeki bayağılığın kurbanı olması neden? ... Hepimizden nefret ediyorlar, farklı olduğumuz için, onlar olmadığımız için, onlar bizler olamadıkları için nefret ediyorlar. Bize işkence ediyorlar, bizi dışlıyorlar, bizi karantinaya alıyorlar, bize hakaret ediyorlar; kendi gözlerini bağlıyor ve kulaklarını tıkıyorlar. Bizi fark etmelerini ve saygı duymalarını engellemek için ellerinden geleni yapıyorlar.Yarattıkları dönemde üstlerine tükürdükleri, kıçlarıyla güldükleri, kaba fıkralar anlattıkları aramızdaki büyükler öldükten sonra da emekleyerek peşlerinden gidiyorlar.
Oysa onlar kim ki?
Eğitimden ve cahilden, kendini beğenmişten ve sahteden, kıskançtan ve kızgından, kabadan, sıradandan ve alçaktan ne olabilir ki?Kalın kafalı ve küçük olmaktan utanç duymayan bütün kalın kafalı ve küçük insanlar size söylüyorum..

NAMUSUN ÇEYREK PORSİYONU YARIM PORSİYONU OLMAZ ...O, YA VARDIR YA DA YOKTUR ...

  "Arkadaşlık kimi en uzun süredir tanıdığınla ilgili değil, aslında kimin yanına gelip seni hiç terk etmediğiyle ilgili bir şeydir."



--
Bu e-postayı Google Grupları'ndaki "Cadıların Mekanı - İnternetkadin.com" adlı gruba abone olduğunuz için aldınız.
Bu gruba kayıt göndermek için cadilarmekani@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Bu gruba olan aboneliğinizi iptal etmek için cadilarmekani+unsubscribe@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Diğer seçenekler için http://groups.google.com/group/cadilarmekani?hl=tr adresinden grubu ziyaret edin.

Blog Arşivi