12 Haziran 2010 Cumartesi

[cadilarmekani], Hayat Dersleri

Hayat Dersleri
Birinci Ders: 

Okuldaki ikinci ayımda, hocamız test sorularını dağıttı. Ben okulun en iyi 
ögrencilerinden biriydim. Son soruya kadar soluk almadan geldim ve orada 
çakıldım kaldım. Son soru söyleydi : 
'Hergün okulu temizleyen hademe kadının ilk adı nedır ?' 
Bu her halde bir çeşit şaka olmalıydı. Kadını, yerleri sılerken, hemen 
hergün görüyordum. Uzun boylu, siyah saçlı bir kadındı. 50'lerinde falan 
olmalıydı. Ama adını nerden bilecektim ki ! Son soruyu yanıtsız bırakıp 
kağıdı teslim ettim. Süre biterken bir öğrenci, son sorunun test sonuclarına 
dahil olup olmadığını sordu. 
'Tabii, dahil' dedi, Hocamız... 
'İş yaşamınız boyunca insanlarla karşılaşacaksınız. Hepsi birbirinden farklı 
insanlar. Ama hepsi sizin ilginiz ve dikkatinizi hak eden insanlar bunlar. 
Onlara sadece gülümsemeniz ve 'Merhaba' demeniz gerekse bile...' 
Bu dersi hayatım boyunca unutmadım. Hademenin adını da... 
Dorothy idi. 


İkinci Ders : 

Bir gece vakit gece-yarısına doğru Alabama Otoyolunun kenarında duran 
bir zenci kadın gördüm. Bardaktan boşanırca yağan yağmura rağmen, 
bozulan arabasının dışında duruyor ve dikkati çekmeye çalışıyordu. geçen her 
arabaya el sallıyordu. Yanında durdum. 60'lı yıllarda bir beyazın bir 
zenciye, hem de Alabama'da, yardıma kalkışması pek olağan şeylerden 
değildi. Onu kente kadar götürdüm. Bir taksi durağına bıraktım. Ayrılırken 
ille de adresimi istedi, verdim. Bir hafta sonra, kapım çalındı. Muazzam 
bir konsol televizyon 
indiriyordu adamlar. Bir de not ekliydi, armağanda... 
'Geçen gece otoyolda bana yardımınıza teşekkür ederim. O korkunç yağmur 
sadece elbiselerimi değil, ruhumu da sırılsıklam etmişti. Kendime güvenimi 
yitirmek üzereydim, siz çıka geldiniz. Sizin sayenizde ölmekte olan kocamın 
yatağının baş ucuna zamanında ulaşmayı başardım. Biraz sonra son nefesini 
verdi. Tanrı bana yardım eden sizi ve başkalarına karşılık beklemeksizin 
yardım eden herkesi kutsasın... 
En İyi Dileklerimle, 
Bayan Nat King Cole.' 

Üçüncü Ders : 

Size Hizmet Edenleri Hep Hatırlayın... 

Bir pastanın üç otuz paraya satıldığı günlerde 10 yaşında bir çocuk 
pastaneye girdi. Garson kız hemen koştu... Çocuk sordu: 
'Çikolatalı pasta kaç para ?' 
'50 Cent.' 

Çocuk cebinden çıkardığı bozukları saydı. Bir daha sordu: 
'Peki, Dondurma Ne Kadar ?' 
'35 Cent.' dedi garson kız, sabırsızlıkla. Dükkanda yığınla müşteri vardı ve 
kız hepsine tek başına koşuşturuyordu. Bu çocukla daha ne kadar vakit 
geçirebilirdi ki... 
Çocuk parasını bir daha saydı ve 
'Bir dondurma alabilir miyim, lütfen ?' dedi. 
Kız dondurmayı getirdi. Fişi tabağın kenarına koydu ve 
öteki masaya koştu. Çocuk dondurmasını bitirdi. Fişi kasaya ödedi. Garson 
kız 
masayı temizlemek üzere geldiğinde, gözleri doldu, birden. Masayı sanki akan 
gözyaşları temizleyecekti. Boş dondurma tabağının yanında çocuğun bıraktığı 
15 Cent'lik bahşiş duruyordu.. 

Dördüncü Ders : 

Yolumuzdaki Engeller... 

Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya 
koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu. Bakalım neler olacak diye 
gözlüyor... Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray 
görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın 
etrafından dolasıp saraya girdiler. Pek çogu kralı yüksek sesle eleştirdi. 
Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu. 
Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu. Sırtındaki 
küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye 
başladı. Kan ter içinde kaldı ama, sonunda, kayayı da yolun kenarına çekti. 
Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir 
kesenin durduğunu gördü. 
Açtı... Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde... 
'Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir.' diyordu kral. 
Köylü, bügün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı. 
'Her engel, yaşam koşullarınızı daha iyileştirecek bir fırsattır.' 

Beşinci Ders : 

Önemli Olan Vermektir.. 

Yıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız getirdiler. Tek yaşam 
şansı, beş yaşındaki kardeşinden acil kan nakli idi. Küçük oğlan aynı 
hastalıktan mucizevi bir şekilde kurtulmuş ve kanında o hastalığın 
mikroplarını yok eden antikorlar oluşmuştu. Doktor durumu beş yaşındaki 
oğlana anlattı ve ablasına kan verip vermeyeceğini sordu. Küçük çocuk bir an 
duraksadı. Sonra derin bir nefes aldı ve 
'Eğer kurtulacaksa, veririm kanımı' dedi. 
Kan nakli yapılırken, ablasının gözlerinin içcine bakıyor ve gülümsüyordu. 
Kızın yanaklarına yeniden renk gelmeye başlamıştı, ama küçük çocuğun yüzü de 
giderek soluyordu... 
Gülümsemesi de yok oldu. Titreyen bir sesle doktora sordu : 
'Hemen mi öleceğim ?' 
Ufaklık, doktoru yanlış anlamıştı, ablasına vücudundaki 
bütün kanı verip, öleceğini düşünüyordu.

"Seni diğerlerinden farksız yapmaya''
bütün gücüyle çalışan bir dünyada
kendin olarak kalabilmek
dünyanın en zor savaşını vermek demektir.
Bu savaş başladı mı, artık hiç bitmez"

--
Bu e-postayı Google Grupları'ndaki "Cadıların Mekanı - İnternetkadin.com" adlı gruba abone olduğunuz için aldınız.
Bu gruba kayıt göndermek için cadilarmekani@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Bu gruba olan aboneliğinizi iptal etmek için cadilarmekani+unsubscribe@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Diğer seçenekler için http://groups.google.com/group/cadilarmekani?hl=tr adresinden grubu ziyaret edin.

Blog Arşivi